Geri dön

FENERBAHÇE

 

F E N E R B A H Ç E

 

TARİHÇE

Kuşdili Çayırında İlk Futbol Oyunu - 1823

İlk futbol oyununun, bugünkü anlamıyla ilk kez 1823 yılında İngiltere’de oynanmaya başlamasının üzerinden yıllar geçmişti. Nihayet tarihler 1890’lı yıllara ulaştığında, Moda’da oturan İngiliz’ler de bu keyifli spordan iyice etkilenmiş ve o yemyeşil arsaların bulunduğu Kadıköy’ün geniş alanlarında, futbol oynamaya başlamışlardı. Seyri çok keyifli bu oyunun, çevredeki Türk gençlerinde de ilgi uyandıracağı ve de bu sporu onlara sevdireceği pek tabii idi. 

Hemen her akşamüstü, bilhassa Kuşdili Çayırında yapılan bu futbol antrenmanları, Kadıköy halkının büyük bir kesiminin ilgisini çekmekte, genellikle akşamüstleri zevk için de olsa oynanan bu futbol oyunu için, Kalamış’tan, Moda’dan, Kuyubaşı’ndan, ve hatta Haydarpaşa civarlarından gelecek insanları, kümeler halinde bu oyunu seyretmeye yöneltmekteydi.

Sucu, dondurmacı, kağıt helvacı, simitçi, baloncu, oyuncakçı gibi satıcıların her çeşidi burada arzı endam eyler, burayı adeta panayır yerinden farksız kılardı. Ortadaki saha olacak alanda ise, kapı gibi gövdeli, renk renk gömleklerinin kolları sıvalı, göğüsleri fora, bacaklarından dizkapaklarına kadar şortlu bir alay adam soluk soluğa koşuşurlar, birbirlerine çarpıp çarpıp, alt alta üst üste mecelleşirler, güya da top oynarlardı. Oynanan bu futboldan örnek alan bazı gençler, Kadıköy’deki arsalarda onlar gibi top oynamaya heveslenirdi.

Ne var ki bir süre sonra, Moda’da oturan İngiliz gençlerin artık modern futbolu oynamaya başlamaları, kendilerini hayran hayran seyreden Kadıköy’lü gençlerin yüreklerinde birtakım kıpırdanmalara sebep oluyor, onlar gibi organize bir takım kurma isteklerini ise, vazgeçilemez bir tutkuya dönüştürüyordu.

Kadıköy ve Fenerbahçesi - 1884

İstanbul’un Kadıköy yakası; Allah’ın, yeryüzünü yaratırken kesinlikle ayrıcalıklı davrandığı bir eşsiz yöre... Tarihlerin henüz 1900 yılına ulaşmadığı İstanbul’da, Kalamış’ıyla Fenerbahçe’siyle, Caddebostan’ı Suadiye’si Moda’sı ile adeta bir rüya beldesi...

Göz alabildiğine bomboş arsalarla yemyeşil çayırlara sahip bu yörede, doğanın insanları spor yapmak için sanki teşvik ettiği yıllar... Ve de, İstanbul’un silüeti deniz üzerinde uzaklardan perde perde yansıyıp dalgalanırken, Fenerbahçe Burnu’nda yanıp sönerek yol gösteren bir fener, Türk sporuna önderlik edeceği bir kulübe sembol olmanın da gururu içinde, Adalar’a, Marmara’ya, daha da ötesi uzak yıllara doğru aynı şevkle ışık saçacağı günlerin özlemi ile çakıp durmaya başlamıştı sanki... Ve de Kadıköy, o dönemlerde en güzel semti olan Fenerbahçesi’nin bağrından çıkaracağı takımını önce yakınlara, sonra da yarınlara armağan edeceği günleri bekliyordu gayri...

Kadıköy Football Association - 1890

1890’lı yıllarda İstanbul Moda’da yaşayan İngiliz ailelerinden La Fontaine, Giraud, Whittall, Charnaud, Pears, Armitage aileleri Kadıköy ve Moda’nın çayırlarında kendi aralarında bu oyunu yeni yeni oynamaya başladıklarında, İzmir’de yaşayan İngiliz aileleri, Bornova çayırlarında bu oyunu çoktan oynamaya başlamışlardı bile. Zira sosyal ve idari bakımdan payitaht İstanbul’a uzak ve rahat iki şehir olan Selanik ile İzmir, 1870’li yıllarda Osmanlı’nın futbol oyunu için ilk taraftar bulduğu toprakları oluyor, futbol oyunu o dönemlerde Müslüman Türkler arasında gelişemediğinden, böylece de Osmanlı toprakları üzerinde ilk defa gayrimüslim ve levanten (ülkede yerleşmiş bulunan yabancı uyruklu) vatandaşlar tarafından oynanıyordu.

Moda’da futbolla tanışan ilk ailelerin İstanbul’da İngiltere elçiliği personeli görevlileriyle aralarında yaptıkları maç rekabetini, 1894 yılında İzmir’de "Football Club Smyrne"nin kurulması ile birlikte İstanbul - İzmir rekabeti izlemeye başlıyordu. İzmir’de futbolun öncülüğünü yapan James La Fontaine, 1889 yılında İstanbul’a yerleştiğinde, Kadıköy’de İngilizlerin futbol-rugby karışımı bir oyun oynadıklarını görmüş ve onlarla kısa zamanda dostluk kurarak, daha iyi bildiği futbol oyununu onlara kabul ettirmişti.

Tarihler 1897 yılını gösterdiğinde, James La Fontaine ve arkadaşları Kadıköy yakasında ilk kez bir futbol takımı olarak Kadıköy Football Association adı altında toplanıyor, takımı oluşturan İngiliz, Rum, Ermeni gençleri, genelde İstanbul’a sefere gelen İngiliz gemicilerle oynadıkları oyunlarını Kadıköy’ün çayırlarında sürdürüyor, ve her akşamüstü o kalabalık izleyici kitlesine de seyrettiriyorlardı. Bu müsabakalar halkın öylesine ilgisini çekmişti ki "Football Association"takımı, iki yıl içerisinde "İzmir Karması" ile karşılıklı olarak futbol maçları yapmaya yönelmişti.

Black StocKings FC Kuruluyor - 1899

Ne var ki, o dönemde, mevcut rejimin korunması amacıyla Türk gençlerinin dernek kurmaları yasaktı. Bu durum ise, yabancı ve azınlıkların top koşturdukları kendi topraklarında futbol oynamanın imkan ve zevkinden mahrum olan ve onların aralarına karışarak oynamak istedikleri bu cazip oyunu ancak gıpta ile seyretmekle yetinen Kadıköylü Müslüman gençleri arasında, sadece üzüntü değil aynı zamanda hırs da uyandırıyordu.

İşte her türlü tehlikeyi göze alan bu gençlerden, deniz öğrencisi Fuat Hüsnü (Kayacan), eski hariciyecilerden Reşat Danyal ve Mehmet Ali ile, Kuşdili’nde Papazın Çayırı adı verilen topraklarda meşin yuvarlağa vuruşlar yapan arkadaşları bu özlemin sona ermesini amaçlıyorlar, ve 1899 yılında da, devrin jurnalcilerinin dikkatlerinden kaçmak amacıyla bir İngiliz adı altında Black Stockings FC (Siyah Çoraplılar Futbol Kulübü) ’nü kuruyorlardı. 

 

F E N E R B A H Ç E

Fenerbahçe’nin Gerçek Kuruluş Yılı  - 1899

Burada dikkati çeken en önemli nokta; Fenerbahçe Spor Kulübü’nün Black Stockings FC ismi altında 1899 yılındaki bu ilk girişimindeki öncülük yapan gençler ile, ilerideki yıllarda kurulacak olan Kadıköy Futbol Kulübü (1902) ve Fenerbahçe Futbol Kulübü (1907) ismi altında toplanan gençlerin genelde aynı kişiler olacağıydı.

Dolayısıyla FENERBAHÇE KULÜBÜ kuruluşunu gayri resmi olarak 1899 yılında gerçekleştirmiş, ne var ki iki kez kapatılmaları nedeni ile faaliyetlerine, ancak resmi kuruluş yılları olan 1907 yılında geçebilmişti. Görülen odur ki; Black Stockings F.C. ya da Kadıköy Futbol Kulübü isimleri, amaç karşısında birer araçtırlar.

Ayrıca İstanbul’da kurulan futbol kulüplerinin listeleri incelendiğinde de; Moda Futbol Kulübü (1896), Cadi-Keuy Football Club (1899) ve Imogen (1900) takımlarının İngiliz uyruklular tarafından, Elpis (1900) takımının Rumlar tarafından, Black Stockings (1899), Beşiktaş, Galatasaray ve Fenerbahçe kulüplerinin ise Osmanlı uyruklular tarafından kurulmuş oldukları da zaten görülmektedir.

 

F E N E R B A H Ç E

 

Burada dikkati çeken en önemli nokta; Fenerbahçe Spor Kulübü’nün Black Stockings FC ismi altında 1899 yılındaki bu ilk girişimindeki öncülük yapan gençler ile, ilerideki yıllarda kurulacak olan Kadıköy Futbol Kulübü (1902) ve Fenerbahçe Futbol Kulübü (1907) ismi altında toplanan gençlerin genelde aynı kişiler olacağıydı. Dolayısıyla FENERBAHÇE KULÜBÜ kuruluşunu gayri resmi olarak 1899 yılında gerçekleştirmiş, ne var ki iki kez kapatılmaları nedeni ile faaliyetlerine, ancak resmi kuruluş yılları olan 1907 yılında geçebilmişti. 

İstanbul'da ilk "Futbol Ligi" günleri - 1906

Evet, o dönemki mevcut şartlarda, yurdumuzda cemiyet kurmak ya da bu bünyede spor yapmak hakkını Türklere yasak etmekteydi. İşte sırf bu nedenle, Fuat Hüsnü (Kayacan) Bey ve tamamen Türk gençlerinden oluşan arkadaşlarının Fenerbahçe Spor Kulübü’müzü kurma teşebbüsleri, gerek 1899 yılında Türkçe isim vermeden bir İngiliz ismi altında kurmak istedikleri "Black Stockings F.C./Siyah Çoraplılar Futbol Kulübü" olsun, ve gerekse de 1902 yılında bu kez isim değiştirerek kurmak istedikleri "Kadıköy Futbol Kulübü" olsun, engellemişti. Bu durum ise, ülkemizde kurulan ilk spor kulüplerinin yabancılar ile gayrimüslimler tarafından oluşmasına sebep olacak, Türk sporunun kulüpler yolundaki gelişimini ise en az 5 yıl geciktirerek, yurdumuzda futbol ağırlıklı sporun temelinin "yabancı egemenliği ve anlayışı" ile atılması neticesini doğuracaktı.

Nitekim, Kadıköy Futbol Kulübü’nün hemen kapatılarak dağıtılmasının ardından, 1902 senesinde James Lafontaine ile Horace Armitage isimli kişiler hemen hemen tamamı İngiliz’lerden oluşan "Cadıkeuy Football Club"; (Kadıköy Futbol Kulübü) isimli futbol takımını kuruyor ve kuruluşunun iznini de alıyordu. Bunu, 1903 senesinde Moda’da oturan İngiliz gençlerin "Moda Football Clup", 1904 senesinde de Kadıköylü Rum vatandaşların "Elpis(Ümit)Futbol Takımı"nı kurmaları izliyordu.

Aynı yıl İngiliz elçilik gemisi "İmogene" nin de aynı isimde bir futbol takımı kurması üzerine, Türkiye’deki ilk lig organizasyonunu gerçekleştiren James La Fontaine, 1904 senesi sonbaharında "Constantinople Football Liege" ( İstanbul Futbol Ligi ) adı ile İstanbul’daki ilk futbol ligini kuruyordu.

Cadıkeuy (Kadıköy), Moda, Elpis ve İmogene takımlarının oluşturduğu ligdeki organizasyon olan "Pazar Ligi" ismi altında yapılan bu maçlar, bugünkü Fenerbahçe Stadının bulunduğu Papazın Çayırı’nda sürüyor ve halk tarafından da büyük bir ilgi ile takip ediliyordu. 1904 tarihindeki ilk Pazar Ligi şampiyonluğunu İmogene Takımı, 1905 yılındaki ikinci Pazar ligi şampiyonluğunu ise Cadıkeuy (Kadıköy) Futbol Takımı kazanıyordu.

Tarihler 1905 yılını gösterirken , Mekteb-i Sultani (Galatasaray Lisesi) öğrencileri tarafından okulun çatısı altında kurulan Galatasaray Futbol Takımı, Kadıköy’deki Papazın Çayırı mevkiinde Kadıköy Frerler Mektebi (Saint Joseph) takımı ile maçlarına başlıyor ve 1906 yılından itibaren de İstanbul Futbol Ligine resmen katılıyordu.

1907 resmi kuruluşa doğru - 1907

Yabancılarca ortalama on yıldır oynanmakta olan futbol oyununa gözleri ve de gönülleri biraz da alışmış. Kadıköy yakasındaki Kördere Sahası ile Kuşdili Çayırı’nda, Türk gençleri, resmi formalı olmasa da buralarda sanki rahat rahat top koşturur bir halde. Gerçi, bir jimnastik kulübü olarak "Beşiktaş" ile, Fransız Mektebi Takımı hüviyetini arkasına almış bir futbol kulübü olarak "Galatasaray", kuruluş faaliyetlerini İstanbul yakasında gerçekleştirebilmiş ama, karşı kıyı Kadıköy yakası o dönem için adeta bir başka belde, adeta İstanbul’a taşra...

Nihayet, artık bu yakada da beklenen günlerin yakınlığı hissedilmekte. Kadıköy yakasında da güneş bir başka parlak, bahçelerde çiçekler bir başka güzel açmakta. Fenerbahçede kanaryalar bir başka ötüp, burundaki fener sanki bir başka parlak çakmakta. Zira, halkın içinden çıkacak ilk Türk kulübünün kuruluşu için kararın ve de onayının alınacağı çok önemli günlerin çoğu geçmiş, azı ise sanki artık gelmekte...

İşte, içinde bulundukları tarihin de desteğinden güç alan Kadıköy’lü gençlerden, Hariciye Nazırı Asım ve Server Paşa’ların torunu Londra Sefareti Başkatibi Nuri Bey’in oğlu Ziya(Songülen) Bey ile Harekat Ordusu Feriki (tümgeneral) Şevki Paşa’nın oğlu Ayetullah Bey ve de ünlü edebiyatçı Sami Paşazade Sezai Bey’in yeğeni Enver Necip (Okaner) Bey, Necip Bey’in Moda Beşbıyık sokak 3 numaralı evinin selamlık katında yaptıkları bir görüşme sonucunda kuracakları takımın ilk fikir harcını atıyorlardı.

Gerekli olan parayı da finanse edecek olan dönemin zenginlerinden Saint Joseph mezunu Mühendis Nurizade Ziya Bey’e kulübün kurucu başkanlık şerefini, Osmanlı Bankası memurlarından Ayetullah Bey’e katiplik (sekreter) görevini, Bahriye Subayı Necip Bey’e de kaptanlık ve veznedarlık (sayman) görevini veriyorlardı.

Aynı görüşmede varılan fikir birliği ile de ; kuracakları kulübün adını oturdukları semtin güzelliğinden esinlenerek Fenerbahçe yapacaklar, amblemlerini Fenerbahçe Burnu’ndaki ışık saçan fenerden, formalarındaki renkleri ise Fenerbahçesi’ndeki ilkbaharın sevimli müjdecisi papatyaların kıskançlık ve temizlik sembolü olan renklerinden yani sarı ile beyazdan alacaklardı.

Ertesi gün "Baker Mağazası"ndan forma kumaşları alınıyor, Fener armalı kırtasiye malzemelerinin siparişleri veriliyor, ve de dönemin güya Futbol Federasyon Başkanlığı görevini üstlenmiş kişisi James Lafontaine ile yapılan bir sohbette de sanki kendisinden icabet alınıyordu. Artık kurulacak olan kulübün ismi, başkanı, amblemi ve formaları seçilmiş, mesele sadece formaları giyerek bu ismi tescil ettirecek 11 Türk gencinin bir araya getirilmesine kalmıştı. Bu konuda da en mühim rolü St. Joseph Mektebi Türkçe Öğretmeni Enver ( Yetiker ) Bey üstleniyordu.

Fenerbahçe Futbol Takımı"nın ilk kadrosu kuruluyor - 1907

Güneş bu defa, o en güzel yıl olan 1907 senesi ilkbaharının serince bir Pazar gününü aydınlatıyor ve Fenerbahçe semti de bu kez, ismini yıllarca şerefle temsil edecek olan bir kulübün ilk temsilcilerinin ilk kalabalık gövde gösterisine sahne oluyordu. O gün, Kadıköy’ündeki Kuşdili Çayırı’nda İngiliz ve Rum takımları arasında oynanan bir futbol maçını seyrettikten sonra St. Joseph Mektebi talebelerinden oluşan bir grup, Moda İskelesi’nden sandallara biniyor ve koyun karşı kıyısında randevu mahalleri olan Fenerbahçeye geçiyorlardı.

Nuri zade Ziya (Songülen)Bey ve Ayetullah Bey ile Sami Paşa zade Sezai Bey’in yeğeni Bahriye zabiti Necip(Okaner)Bey, Hintli lakaplı Mühendis Asaf (Beşpınar) Bey ve S.Joseph Mektebi Türkçe öğretmeni Enver (Yetiker) Bey isimli gençler, burada daha evvel gelmiş olan Hasan ve Hüseyin(Dalaklı), Galip (Kulaksızoğlu), Nasuhi Esat(Baydar), Yanya’lı Şevkati, Elkatipzade Mustafa ve kardeşi Hamdan, Çerkes Sabri, Hayrullah, Hakkı Saffet (Tarı),Hasan Sami(Kocamemi) Bey’ler ile buluşuyorlardı.

Çoğunluğunun, yakında kurulacak oldukları takımın ilk oyuncularını teşkil edecek olan bu gençler için o gün, Ziya Bey’in İngiltere’den getirttiği; önü ve kolları düğmeli olan sarı beyaz yollu bol formaları, lacivert şort pantolonları ve sarı löverli yün çorapları ile, Fenerbahçe’nin çayırlarında ilk antrenmanlarını yapacakları gündü. Kısa zamanda çevrenin futbola kabiliyetli gençlerini de kendi etrafında toplayan bu kulüp, bugün için büyük bir kıymet ifade eden ilk kadrosunu, olası olarak; Hintli Asaf – Necip , Ziya – Hasan, Hassan, Sabri – Nasuhi , Şevkati , Galip , Hüseyin , Hayrullah terkibinde, ya da ; Asaf – Ziya , Sami – Ayetullah , Mazhar , Necip – Fethi , Galip , Hüseyin , Hasan , Nevzat şeklinde oluşturuyordu.

Başta da değindiğimiz üzere, Fenerbahçe Spor Kulübü’nün Black Stockings FC ismi altında 1899 yılındaki ilk girişiminde öncülüğünü yaptığı gençler ile, Kadıköy Futbol Kulübü (1902) ve ilerideki yıllarda kurulacak olan Fenerbahçe Futbol Kulübü (1907) ismi altında toplanan gençler, aslında yıllardır aynı ideali sürdüren hep aynı kişilerdi.

Ama ne var ki iki kez kapatılmaları, yasal faaliyetlerine ancak resmi kuruluş yılları olan 1907 yılında geçebilmelerine olanak kılmıştı. Bir başka deyişle; Black Stockings F.C. ile, aynı amacı ve kaderi paylaşan Kadıköy Futbol Kulübü’nün isimleri, "Fenerbahçe Spor Kulübü"nün kuruluşu yolunda "amaç karşısında birer araçtı. Israrla tekrar ettiğimiz bu durum karşısında, 1940 yılında yapmış oldukları haklı bir tüzük değişikliği ile kuruluş senelerini 1909 senesinden 1903 senesine aldıran Beşiktaş Kulübü’nün ( Bereket Jimnastik Kulübü) de gerçekleştirdiği gibi, Fenerbahçe Spor Kulübümüz olarak tüzüklerimize geçirmemiz ve de yazılı bir deklarasyonla kamuya ilan edip düzeltmemiz gereken gecikmiş gerçek odur ki; Fenerbahçe Spor Kulübünün kurulduğu yıl 1899’dur.

Kuruluşu Tescil Olunan İlk Türk Kulübü; Fenerbahçe - 1908

23 Temmuz 1908 tarihinde İkinci Meşrutiyetin ilanını takiben, yurtta dernek ve kulüp kurma hakları herkese resmen tanınıyor, böylece, Ziya, Ayetullah, Necip ve Enver Bey’lerin önderliğinde kurulmuş bu yeni kulüp tescil edilerek, Fenerbahçe’ye, cemiyetler kanununa göre tescil olunan ilk Türk kulübü olmak şerefi kazandırılıyordu.

Kulübün ilk kurucu üyelikleri ise ; 1) Ziya ( Songülen ), 2) Ayetullah Bey, 3) Necip ( Okaner), 4) Galip ( Kulaksızoğlu), 5) Hassan Sami (Kocamemi), 6) Asaf ( Beşpınar) şeklinde başlıyor ve olası diğer üyelikler de; 7)Enver (Yetiker), 8) Şevkati (Hulusi Bey), 9) Fuat Hüsnü (Kayacan), 10) Hamit Hüsnü ( Kayacan) 11) Nasuhi (Baydar),... isimleriyle devam ederek sıralanıyordu.

Konu ile ilgili olarak; ömrünü adadığı "Fenerbahçe Kulübü Tarihi" konusunda, özellikle arşiv ve bilgi toplamada en zorlandığımız kuruluş yılları dönemleri ile ilgili en güvenilir araştırmaları gerçekleştirmiş olan merhum yazar Dr. Rüştü Dağlaroğlu’na ait (eski Türkçe ile yazılmış notları şu an deşifre çalışmaları yapan oğlu Sayın Müzdat Dağlaroğlu’nun arşivinde) Fenerbahçe tarihine ışık tutmakta olan not defterindeki tarihi notlar arasında ; "kulübün 1939 Nizamnamesinde ilk 30 kurucu üyenin isminin sıralandığı, ne var ki, kurucu olan ilk 6 üye arasında yer alması gereken Hassan Sami (Kocamemi)’nin bile bu listede isminin bulunmayışının, kendisini listenin doğruluğu hakkında haklı olarak kuşkuya düşürdüğü ifadesi" de ayrıca belirtilmektedir.

İstanbul Şampiyonluğu Ligi - 1908

1908 yılında ilan edilen 2. Meşrutiyetin ilanı ile tanınan dernek kurma serbestliği sonucunda İstanbul’da kurulan Türk kulüplerinin sayısı çığ gibi artıyor, Anadolu, Beykoz, Vefa Futbol Kulüpleri de, sırf 1908 senesinde resmen kurulup tescil edilen Türk kulüpleri arasında yerini alıyordu. Kısa zamanda Türk kulüplerinin sayılarındaki bu artış ise, İstanbul’da yeni bir ligin kurulması ihtiyacını doğuruyor, bu nedenle de o dönemlerde ülkede resmi tatil günü olan Cuma günleri oynanacak bir lig olan, Cuma Ligi adıyla yeni bir lig kuruluyordu.

Takımların sayılarının hızla artmasıyla, İstanbul’da futbol alanlarının sayısı da çoğalmaya başlamıştı. Anadolu yakasında; Kadıköy’deki Kuşdili Çayırı, şimdiki stadın bulunduğu yerdeki Papazın Çayırı, Yoğurtçu Deresi yanındaki Altınordu’nun Kördere Çayırı, Dereağzı’nda Kemikçi Çayırı, Baklatarlası, İbrahimağa sahası ile, Rumeli yakasında; Taksim, Talimhane, Bakırköy, Baruthane, Karagümrük, Çukurbostan, Süleymaniye, Güzelbahçe, Beyazıt Harbiye Nezareti sahaları, ve de Boğaz’ın Anadolu kesiminde ise; Anadoluhisarı, Küçüksu Er Meydanı , Beykoz Ortaçeşme sahaları mevcut sahalara eklenmişti.

Kuruluşu 1908 yılında resmen tescil olunan Fenerbahçe Spor Kulübü, sarı beyaz olan renklerini 1909 sonbaharında sarı laciverte çevirmiş, 1909 -1910 sezonuyla birlikte de İstanbul Futbol Ligine Galatasaray’dan sonra katılan ikinci Türk takımı olmuştu. İşte, dünyanın en hırslı ilk 5 derbisinden biri olan Fenerbahçe – Galatasaray kulüpleri arasındaki ezeli rekabet, ilk defa 17 Ocak 1909 tarihinde Mekteb-i Sultani (Galatasaray Lisesi ) öğrencilerinin takımı ile, yeni kurulmuş bir semt takımı maçı şeklinde başlamış, ve bu tarihten itibaren de o dönemlerdeki İstanbul futbolundaki şampiyonluklar genelde bu iki Türk takımı arasında paylaşılarak, Türk futbolunun artık bir varlık olarak ortaya çıkması sonucunu doğurmuştu.

Kuşdili Spor Kulübü’nün Bünyeye Katılması - 1910

Fenerbahçe, "İstanbul Şampiyonluğu Ligi"ne ilk kez katıldığı 1909 – 1910 sezonunda beşinci oluyordu. 1910 yılı liginin başlamasına kısa bir süre kala da kulüpten ayrılmalar ve mali zorluklar nedeniyle, Üsküdar Kulübü ile birleşmesi gündeme gelmişti. 1910 senesi Eylülünde, Koço’nun Mühürdar Gazinosu’nda yapılan müşterek toplantı sonucunda, gerçekleştirilmesi istenen Üsküdar - Fenerbahçe Kulübü teklifi, üyeler tarafından kabul görmedi.

Buna karşılık, Kuşdili Kulübü Başkanı iken Fenerbahçe’ye katılan Elkatip Zade Mustafa Bey, Kuşdili Kulübü’nü Fenerbahçe’ye katmayı başardı ve bu başarısıyla da Fenerbahçe’yi çok zor günlerinde güçlendiren, geleceğini aydınlatarak güven altına alan ve takımı yücelten kişi olarak kulüp tarihine geçti.

Fenerbahçe’nin ilk rozeti - 1910

Fenerbahçe Kulübü’nün ilk amblemi, Fenerbahçe burnundaki ışık saçan beyaz feneri, renkleri ise sarı ile beyaz olmuştu. Ancak, kulüp mensupları bunu tatminkar bulmadıkları gibi, anlam bakımından da içinde bulunulan monarşi rejimini tehdit edici sayılacağı endişesi ile kısa sürede iptal etti. 1910 yılında Fenerbahçeliler arasında resim çizmede maharetiyle tanınan futbolcu solaçık Hikmet (Topuz)’in çizdiği (bugünkü) amblem ise herkesin beğenisini kazandı ve kabul edilerek bugünlere kadar da ulaştı. İşte "sarı ve lacivert" ağırlık içinde olmak üzere 5 renkten oluşan amblem ve şu anlamları taşımaktaydı; "FENERBAHÇE SPOR KULUBÜ 1907" yazılı beyaz yuvarlak çerçeve, temizlik ve açık yüreklilik ifadesiydi.

Kırmızı fon ise, safiyet ve Fenerbahçeliler arasındaki sevgi ve bağlılığı belirtirken bu arada bayrağımızı da sembolize etmekte, ortadaki sarı renk Fenerbahçe için duyulan gıpta ve kıskançlığı, kalp şeklindeki lacivert renk asaleti temsil etmekteydi. Sarı lacivert renkler içinde yükselen palamut dalı Fenerbahçelilik güç ve kudretini sembolize etmekte, yeşil renk ise yükselen bu kudret için başarının gerekli olduğunu açıklamaktaydı.

Böylece "milli renkler arasında doğan Fenerbahçe"nin, sarı ile lacivert renkler beraberindeki bu amblemi üyelerce de kabul gördüğünden, klişesi İngiltere’ye Manchester şehrine yollanmış ve Fenerbahçe Spor Kulübü’nün bugünkü rozeti olarak ilk kez 1910 yılında yaptırılmıştı. Rozet; 1929 yılından itibaren üzerindeki eski Türkçe harfleri yeni Türkçe harflere bırakmış ve manada önemli etki yapmayacak ufak tefek değişikliklerle de günümüze kadar aynı şekli muhafaza ederek gelmiştir.

İlk Namağlup Şampiyonluk - 1911

Kadrosunu yeni gençlerle geliştiren ve güçlendiren bu Fenerbahçe 1911- 1912 liginde hiç yenilmeden şampiyon oluyordu. Bu şampiyonluğun en önemli yönü ise, Fenerbahçe’nin bu şampiyonluğu ile İngiliz ve Rum takımlarının şampiyonluklarının tamamen sona ermesi ve bu tarihten itibaren de Türk futbolunda şampiyonlukların artık Türk takımlarının olmasıydı.

Bu şampiyonluk, kulübün itibarını bir anda yükseltip imkanlarını da arttırmıştı. İlk iş olarak Altıyol’da bir kulüp lokali kiralandı, lokalin açılışı ise üye sayısının çoğalmasına sebep oldu. Bu arada futbol dışında diğer spor dallarında da faaliyet gösterilmesine başlandığından, aynı yıl Fenerbahçe Futbol Kulübü adı ,Fenerbahçe Spor Kulübü’ne dönüştürüyordu.

 

F E N E R B A H Ç E

İstanbul’da İşgal Yılları - 1920

İstanbul halkı 16 Mart 1920 sabahı uyandığında gözlerine inanamamıştı. Zira şehrin üzerine kapkara bulutlar çökmüş, bir gece içinde koca şehir işgal ordularınca adeta askeri bir kampa çevrilmişti. Dünyayı sarsmış, imparatorluklar yıkmış ve on milyon insanın ölümüne sebep olup o hiç bitmeyecek sanılan "Harb-i Umumi" diye anılan "1. Dünya Savaşı", Osmanlı İmparatorluğu’nun yenilmesi ile son bulmuş, mütareke ile birlikte de galip itilaf devletleri mağlup Osmanlı’nın başkenti İstanbul’u işgal etmişlerdi.

Zırhlı araçlar cadde başlarını tutarken, sokakları dünyanın her yanından gelmiş her renkten ve her dinden askerler sarmış, Harbiye, karakollar, kaymakamlıklar, subay mahfelleri , vesair tüm makamlar işgal ordularınca işgal edilmişti. İşgal üniformalı itilaf ordusu askerleri, sosyal yaşantı içinde her fırsatta halkı manevi baskı altında ezerken, tramvayda trende ya da vapurda bile kendileri daima birinci mevkide oturup, biletli Türk vatandaşlarını vagonların sahanlıklarında vapurların ise ikinci mevkilerinde seyahat ettirir, kendilerine ayrılmış bölümlere boş da olsa kimseyi sokmaz, yolcuların bilet kontrollerini bile kendileri, üstelik alaycı bir tavır içinde ve ağır hakaretler altında yaparlardı.

Evet, İstanbul artık o eski İstanbul değildi. Acı günler gelip çatmış, herkes üzgün, herkes kendi vatanında sürgün gibiydi. İşgalcilerle birlikte yaşamak zorunda olan talihsiz İstanbul halkına, o güne kadar yaşadıkları, ne gıdasızlık, ne susuzluk, ne elektrik kesintileri, ne de hiçbir şey, "İşgal İstanbul’u "na tanıklık etmek kadar onlara acı vermemişti. İşte bütün bu olumsuz şartlar altında halkın morali için mutlak bir desteğe ihtiyacı vardı ki, işte bu ihtiyaç duyduğu güç, ona kendi öz bağrından çıkarttığı takımı tarafından "Fenerbahçe"si tarafından verilecekti.

İşgal yıllarındaki gurur; Fenerbahçe - 1921

Mütareke döneminde (1918 - 1921) işgal kuvvetlerine mensup özellikle İngiliz ve Fransız askeri takımlarıyla yapılan futbol maçları, İstanbul’daki futbol heyecanını ve futbola olan ilgiyi doruk noktasına çıkaran olgu oluyor, Türk takımları işgalci ekiplerle 5 yılda 50’sini Fenerbahçe’nin oynadığı toplam 80 maç yapıyor , işgal kuvvetleri takımlarına karşı kazanılan galibiyetler ise Türk takımlarını gönüllerde yüceltiyordu. Bu nedenle futbol İstanbul’da büyük kitleleri kendine çekerken, Türk takımlarının özellikle de Fenerbahçe’nin, başta General Harrington Kupası (29 Haziran 1923) olmak üzere işgal kuvvetleri takımları karşısında elde ettikleri tüm galibiyetler, İstanbul halkının intikam duyguları içindeki milli duygularını şahlandıran ve yaralı gönüllerine teselli veren yegane olay haline dönüşüyordu.

Mütarekenin karanlık yıllarında işgal kuvvetlerine mensup takımlarını her hafta birbiri peşi sıra futbol sahalarında yenerek milletin rencide olmuş gururunu okşayan Fenerbahçe tüm halkın sevgilisihaline geliyor, zamanla da milli mücadelenin ve milliyetçi karşı çıkışın adeta İstanbul şubesi halini alıyordu. Onlar, cephelere gönderdikleri futbolcuları misali Çanakkale’de yaptıkları müdafaanın bir örneğini de sanki Taksim’in Taşkışla sahasında gösteriyor, yaptıkları toplu hücumlarda ise sanki kısa bir süre sonra Kocatepe’den verecekleri milli taarruzdaki şahlanışımızın provasını veriyorlardı. Bu şevk ve iman içinde mütareke ve işgal İstanbul’unda Türk futbolu denince ilk akla gelen Kadıköy’ün Fenerbahçe’si oluyor, cepheden gelen her yeni zafer İstanbul’luların moralini yükseltirken, Fenerbahçe takımı da aldığı galibiyetlerle halkın başını dik tutmasını sağlıyordu.

1910’lu yıllarda en fazla iki bin kişinin izlediği Fenerbahçe, 1919 -1920 yıllarında 6-7 bin kişinin hınca hınç doldurduğu tribünlere oynuyor, bir zamanların ürkek mahcup yapılan tezahüratları, artık açık açık, yüksek sesle hep bir ağızdan dile getiriliyordu; "Ya ya ya ,şa şa şa, Fenerbahçe çok yaşa, ".

Artık iş futbol oyunu halinden çıkmış, vatanın asıl sahipleri ile işgalcilerin hesaplaşması şekline dönüşmüştü. Fenerbahçe takımı artık "Kuvai Milliye" ruhunun halk içindeki sembolü olmuştu. Bunun birinci sebebi işgal takımları ile oynadıkları toplam 50 maçtan ikisi hariç hiç yenilmeyip 41 maçta galip gelmeleriydi ki Altınordu ve Galatasaray takımları ne yazık ki bu başarıyı gösterememişlerdi. İkinci sebebi ise, "Anadolu Harekatı"nın başında olan Mustafa Kemal’in "Fenerbahçeli" olarak bilinmesiydi.

NEDEN 28 ŞAMPİYONLUK?

1924’ten bugüne ülke futbol federasyonunun düzenlediği ulusal organizasyonlardaki Türkiye Şampiyonlarına genel bakış

1) Türkiye’de futbol ulusal düzeyde oynanmaya, TFF'nin kuruluşunun ardından, 1924 yılında başladı.

1923 yılında resmi olarak kurulan ve FIFA üyesi olan TFF, 1924'de Türkiye'de ilk defa, o ana kadar düzenlenen şehir liglerinden farklı olarak, ülke şampiyonası düzenledi. İlk ülke şampiyonası Türkiye Futbol Birinciliği (Türkiye Futbol Şampiyonası ismi de kullanılır) adıyla düzenlendi.

Bu şampiyona, 1924-1942 arasında farklı şehir liglerinin ve bölge birincilerinin arasında eleme usulü oynandı.

1942’de statü değişti. Bu yıldan itibaren İstanbul, Ankara ve İzmir şampiyonları ve bu 3 şehrin dışındaki şehir/bölge birincileri arasından eleme usulüyle gelen bir takımın oluşturduğu deplasmansız lig oluşturuldu.

Bu şampiyona 1924-1951 yılları arasında ulusal olarak düzenlenmiş ve oynatılmış oldu.

2) Türkiye Futbol Birinciliği’nin ardından ikinci ulusal futbol organizasyonu Milli Küme oldu.

Milli Küme, Türkiye’nin ilk deplasmanlı ligi oldu. İstanbul, İzmir, Ankara illerinde düzenlenen şehir liglerinde başarılı olmuş takımların katıldığı ve deplasmanlı lig usülüyle oynanan bu ulusal şampiyona, istisnai 3 sezon hariç 1950 yılına kadar tüm sezonlar oynandı. Milli Küme’ye İstanbul liginden o sezon ilk 4, Ankara ve İzmir liginde o sezon ilk 2 sırayı alan takımlar katıldı. (Sadece bir sezon Ankara’dan 3 takım katıldı.) Milli Küme, 1937-1950 arasında organize edildi.

3) Türkiye’nin üçüncü ülke çapındaki futbol organizasyonu Federasyon Kupası’ydı.

Federasyon Kupası, 1956-57 ve 1957-58 sezonlarında oynandı. Federasyon Kupası’nın ilk sezonunda Ankara, İstanbul, İzmir ve Adana takımları temsil edildi. İkinci sezonunda Adana takımları yer almadı. Milli Küme yapısına benzer şekilde sadece Ankara, İstanbul ve İzmir takımları oynadı.

4) Türkiye’nin dördüncü ulusal futbol organizasyonu ise 1959’da Milli Lig adıyla başlayan bugünkü Süper Lig oldu.

İşte; Fenerbahçe'nin 28 Türkiye Şampiyonluğu, ülke futbol federasyonunun oynattığı ulusal şampiyonalardaki birinciliklerinin sayılmasından gelir.

Fenerbahçe, Türkiye Futbol Birinciliği’ni 3 kez, Milli Küme’yi 6 kez ve Süper Lig’i ise 19 kez kazanmıştır.

Fakat bu konu ne zaman gündeme gelse, kamuoyunda bazı kişi ve kurumlar, Fenerbahçe’nin 1959 öncesinde kazanılmış 9 Türkiye Şampiyonluğunun hesaba katılmasına çeşitli sebepler sunarak itiraz etme gayretinde bulunuyor.

KARŞIT TEZLER VE CEVAPLARI

1959’dan önce sadece şehir/bölge ligleri vardı, ulusal şampiyonalar yoktu. Ulusal şampiyonalar 1959'dan sonra başlamıştır.
YANLIŞ

CEVAP:   Bu itirazın hiçbir temeli ve dayanağı olmamasına rağmen sıkça dile getirildiği için buraya aldık. Aslında bu organizasyonların isimleri bile bunların ulusal olduğunu kanıtlıyor. Türkiye Futbol Birinciliği ve Milli Küme’nin maç programlarına ve bu organizasyonlara katılan takımlara bakıldığında, bu organizasyonların bölgesel değil ulusal olduğu açıkça ortada.

Bu organizasyonlar tek bir bölge ya da şehir ile kısıtlı kalmamış, farklı bölgelerin takımlarını ulusal olarak karşı karşıya getirmiştir. Dahası, TFF resmi sitesinde ilk ulusal Türkiye futbol şampiyonasının 1924 yılında yapıldığı ve şampiyonun da Harbiye olduğu bilgisi açık ve net yer almaktadır ve bu temelsiz iddiayı tamamen çürütmektedir

1959 öncesi ulusal şampiyonalar sadece 3 şehrin (Ankara, İstanbul,İzmir) takımlarıyla oynandı. Tam ulusal değil, kısmi ulusaldır. Bu yüzden ulusal şampiyonluk olarak sayılamazlar.
YANLIŞ

CEVAP:  Türkiye Futbol Birinciliği, çok fazla sayıda şehrin takımlarının katılımıyla oynanmıştır. Örnek olarak 1933’te 16 farklı şehrin, 1935’te 22 farklı şehrin takımları bu ülke çapındaki organizasyonda yarışmıştır.

Milli Küme ise, bir sezon dışında 3 şehrin (Ankara, İstanbul, İzmir) takımlarıyla oynandı. 1941 yılında Eskişehir Demirspor’un Milli Küme’ye katılımı sonucu sadece o sezon Milli Küme’de 4 kentin takımları temsil edildi. Ancak bu durum, Milli Küme’yi ulusal olmaktan çıkarmıyor. Neden mi? Çünkü TFF’nin Beşiktaş’a 2 şampiyonluk verdiği Federasyon Kupası da bir sezon 4, bir sezon da 3 şehrin takımlarıyla oynandı.

Fakat daha önemlisi ise; 1959’dan sonra oynanmaya başlayan, bugünkü adıyla Süper Lig’in ilk 8 sezonundan 7'si de sadece 3 şehrin (Ankara, İstanbul, İzmir) takımlarıyla oynandı, sadece 1960-1961 sezonunda Adana Demirspor üç büyük kentin dışından gelerek ligde yer aldı. Diğer kent takımlarının ilk 8 sezonda Süper Lig’e katılımına izin verilmedi.

Türkiye Futbol Federasyonu resmi kayıtlarına göre örnek olarak 1959 ve 1960 sezonlarında düzenlenen Lig’de yer alan takımlara aşağıdan ulaşabilirsiniz:
http://www.tff.org/default.aspx?pageID=1183
http://www.tff.org/default.aspx?pageID=1184

Kısacası, Milli Küme'deki farklı şehir sayısı ile 1959-1966 arası düzenlenen Süper Lig’deki farklı şehir sayısı birebir aynıdır. Süper Lig’in ilk 8 sezonu ulusal kabul edilirken Türkiye Futbol Şampiyonası ve Milli Küme'nin ulusal olmadığını iddia etmek akla aykırıdır.

Milli Küme ve Türkiye Futbol Birinciliği aynı sezon oynandı. Bir sezonda 2 Türkiye Şampiyonu olmaz.
Yanlış

CEVAP:  1924-1951 yılları arasında Türkiye’de 27 ulusal futbol organizasyonu düzenlenirken, (11 Milli Küme-16 Türkiye Futbol Birinciliği olmak üzere) bunlardan 20’si o sene içinde Türkiye’deki TEK ulusal futbol organizasyonu olmuştur. Milli Küme ve Türkiye Futbol Birinciliği sadece 7 kez aynı yıl içinden düzenlenmiştir ancak hiçbir zaman takımlar iki cephede birden aynı anda yarışmamıştır.

Yani Milli Küme ile Türkiye Futbol Birinciliği zaman zaman aynı takvim yılı içerisinde oynandı, ama hiçbir zaman aynı anda oynanmadı. Maçlar hiçbir zaman dönem olarak çakışmadı. Bir şampiyona bitmeden diğeri başlamadı. İstanbul, Ankara ve İzmir şampiyonu hem Milli Küme’ye hem de Türkiye Futbol Birinciliği’ne katılım sağlayabildi.

Takım sayısının bugünkü kadar fazla olmadığı dönemlerde Milli Küme yaklaşık 3-5 ay içinde (Mart-Mayıs ya da Temmuz) sona eriyordu. Buna bağlı olarak, futbol federasyonu aynı takvim yılına bir ulusal şampiyona daha yerleştirip, takımları davet ediyor, takımlarımız da katılıp ulusal olarak yarışıyordu.

Ayrıca aynı durum İtalya Ligi Seria A’da da gerçekleşmiştir. Hatta İtalya ligindeki durum çok daha tartışmalı boyuttadır. 1921-22 sezonunda İtalya'da iki ayrı şampiyon yer almaktadır. İtalyan Futbol Federasyonu içinde ayrılık çıkması nedeniyle ikinci bir organizasyon, geri kalan takımlarla bir lig düzenlemiş ve 1 yıl süren bu ayrılığın ardından İtalya Futbol Federasyonu kendisine karşı alternatif olarak yapılan bu ligin bile şampiyonunu Seria A şampiyonu olarak kabul etmiştir. Aynı sezonda düzenlenen bu liglerde tamamen farklı takımlar yarışmasına rağmen, İtalya Futbol Federasyonu kendisine karşı düzenlenen ligi bile kabul etmiştir.

Bunun yanında, günümüzde halen Dünya’nın farklı coğrafyalarından bu konuda örnekler vermek de mümkündür. Örneğin Arjantin'de futbol, uzun yıllar 1 sezondan 2 şampiyon çıkacak şekilde Apertura (Açılış) - Clausura (Kapanış) ligleri olarak oynanmıştır ve her yıl bittiğinde, o yılın 2 şampiyonu olmuştur. Hatta aynı takımın aynı yıl 2 lig şampiyonluğu kazandığı da olmuştur.

Türkiye Futbol Birinciliği ve Milli Küme şampiyonları Türkiye’yi Şampiyon Kulüpler Kupası’nda (bugünkü Şampiyonlar Ligi) temsil etmedi. Bu yüzden ulusal şampiyonluk hesabına katılamazlar.
YANLIŞ

CEVAP:  Bu iki organizasyonun şampiyonları Şampiyonlar Ligi’ne katılmadı, çünkü Şampiyonlar Ligi henüz başlamamıştı ! Şampiyonlar Ligi, UEFA'nın 1954 yılında kurulmasının ardından 1955-1956 sezonunda ilk defa UEFA tarafından düzenlenmeye başladı. Konuştuğumuz dönem ise 1924-1951 arasını kapsıyor. Dolayısıyla UEFA'nın kurulmasından ve Şampiyonlar Ligi'nin oynanmaya başlamasından önceki bir dönemdeki ulusal şampiyonaların sırf bu sebepten ötürü sayılmaması mantığa aykırıdır.

Dünya’da hiçbir ülke ulusal şampiyonluklarının sayımını kulüpler arasındaki uluslararası turnuvaların başlama tarihine dayandırmaz. Öyle olsa Avrupa liglerinin hepsinde şampiyonluklar sayılmaya 1956’dan başlardı.

O halde Türkiye Kupası da Türkiye Şampiyonluğu olarak sayılsın. O da ulusal organizasyon.
YANLIŞ

CEVAP:  Türkiye Kupası ulusal bir organizasyondur ama iki nedenle Türkiye Şampiyonluğu olarak sayılamaz.

Birincisi Türkiye Kupası 1962 yılında oynanmaya başladığında Süper Lig zaten hayattaydı. Türkiye Kupası hiçbir zaman ülkenin bir numaralı organizasyonu olmadı. Türkiye Kupası, her zaman Süper Lig oynanırken, Süper Lig'in yanında ikincil bir kupa organizasyonu olarak oynandı. Yani Türkiye Futbol Birinciliği ve Milli Küme'nin farklı dönemlerde oynanma ve oynandıkları dönemde bir numaralı ulusal şampiyona olma durumu Türkiye Kupası için geçerli değil.

İkincisi ve daha da önemlisi ise; Türkiye Kupası, UEFA tarafından düzenlenen dönemin Kupa Galipleri Kupası’na ülkeden temsilci yollanması amacıyla düzenlenmiş bir turnuvadır. Yani Türkiye şampiyonaları (Türkiye Futbol Birinciliği ve Milli Küme) Avrupa kupalarından bağımsız olarak çok önceden başlamışken, Türkiye Kupası, sadece Kupa Galipleri Kupası’na takım göndermek için oluşturulmuştur.

Tüm Avrupa'da, ülke şampiyonluklarının altında bir değere sahip olan, ikincil önemdeki kupa organizasyonları, hiçbir ülkede ülke şampiyonluğu olarak sayılmamaktadır.

Türkiye Futbol Birinciliği lig değildi, bu yüzden ülke şampiyonlukları arasında sayılamaz.
YANLIŞ

CEVAP:   Türkiye Futbol Birinciliği’ne katılım için önce şehir liginin şampiyonu olup ardından bölge birincisi olmak gerekiyordu. Sonrasında eleme usulü oynanan maçlarla şampiyon belirleniyordu. 1942 sonrası dönemde de bölge ve şehir şampiyonları, dönemin lojistik imkanların darlığı sebebiyle deplasmansız (tüm maçlar aynı kentte) lig usulü olarak karşılaştı. Yani Türkiye Futbol Birinciliği çeşitli aşamalarda lig usulü de oynanmıştır.

Beşiktaş’ın 2 kez aldığı Federasyon Kupası da önce eleme sonra da kalan takımlarla lig usülü oynanmıştır. Mesela Fenerbahçe 1956-57 sezonunda 2. turda elenerek lig aşamasına kalamamıştır. Yani Beşiktaş’ın ülke şampiyonluğu olarak sayılan iki şampiyonluğu da statü açısından elemeleri içerdiği için bugünkü anlamıyla lig usulüyle düzenlenmemiştir. Ancak bu, 1956-1957 ve 1957-1958 sezonlarındaki birinciliklerin ülke şampiyonluğu olarak sayılmasını engellememiştir.

Ayrıca bugün sayılan Süper Lig'in 1959 sezonu da iki ayrı gruplu lig şeklinde oynandı, grupların birincileri şampiyonluk için oynadı. 1962-63 sezonu da benzer şekilde iki grup ve final grubu şeklinde oynandı. Keza Süper Lig'in, 2011-2012 sezonu da önce lig, sonra süper final formatında olmak üzere farklı statülerde oynanmıştır.

Bunun yanında İtalya başta olmak üzere diğer Avrupa ülkelerinde de, futbolun ulusal olarak ilk oynanmaya başladığı yıllarda, farklı bölgelerin takımları eleme veya playoff usulü olarak da karşı karşıya gelmiş, ancak lig formatında olmaması bu şampiyonlukların bugün sayılıyor olması bakımından hiçbir engel teşkil etmemiştir.

Milli Küme ve Türkiye Futbol Birinciliği profesyonel dönemde değildi. Bu yüzden yıldız hesabına katılamazlar.
YANLIŞ

CEVAP:   Profesyonellik oyuncuyla kulübü arasındaki anlaşmayı düzenler ancak bunun bir şampiyonanın ulusal olup olmamasıyla bir ilgisi yoktur.

Futbol 1900’lü yılların ortalarına kadar dünyanın başka yerlerinde de amatör olarak oynanmıştır. Ülkemizde olduğu gibi, birçok ülkede de, ülke futbol federasyonu kurulduktan yıllar sonra profesyonelliğe geçilmiş ve fakat ilgili ülkelerin futbol federasyonu nezdinde oynatılan tüm ulusal şampiyonalardaki birincilikler, bu ülke liglerinde ülke şampiyonluğu olarak sayılmaktadır.

Örnek vermek gerekirse; İtalya Ligi 1898 yılında oynanmaya başladı, çok uzun yıllar sonra profesyonel lig statüsünü aldı. İtalyan Futbol Federasyonu’na göre Genoa takımının 9 şampiyonluğu bulunmakta ve fakat takımın bu 9 şampiyonluğunun tümü amatör döneme ait. İtalya’da 9 şampiyonluğu bulunan Genoa bir kez daha ligi kazanması halinde formasına yıldız takabilecek. Örnek olarak italya ligindeki şampiyonluklara bu linkten ulaşılabilir:
http://www.legaseriea.it/en/serie-a-tim/albo-d-oro

Benzer şekilde Hollanda Ligi'nde futbol federasyonu 1899 yılında kuruldu. Profesyonel futbola geçiş 1954 yılında gerçekleşti, ancak Hollanda liginde şampiyonluklar ise 1899 yılından itibaren sayılmaktadır. Örnek olarak, Ajax her 10 şampiyonluğa 1 yıldız kuralı kapsamında 33 şampiyonlukla formasında 3 yıldız taşırken, bu şampiyonlukların 8’i amatör dönemdendir.

Profesyonellik, ulusal şampiyonaların sayılmasında bir kıstas olsaydı, Hollanda, İtalya, Fransa ve diğer birçok ülkede de profesyonellik öncesi dönem şampiyonları sayılmazdı.

SONUÇ

Avrupanın ve Dünyanın önde gelen tüm ülkeleri, bizzat ülke futbol federasyonunun oynattığı, ülke şampiyonunu belirleyen tüm ulusal şampiyonaları, gerek ülke tarihlerine, gerek takımlara, gerekse o dönemin efsane futbolcularına saygı duyarak, sahip çıkarak şampiyonluk sayıları içinde saymaktadır. Tek önemli kıstas, bu şampiyonaların, ülke futbol federasyonu nezdinde oynatılmış olması ve şampiyonaların bölgesel değil ulusal şekilde ülke şampiyonunu belirlemesidir.

Fenerbahçe’nin 9 şampiyonluğu bulunan Milli Küme ve Türkiye Futbol Birinciliği de, bu ülkenin ulusal futbol federasyonu tarafından tertiplenmiş, kupaları ulusal futbol federasyonumuz tarafından verilmiştir. Bu şampiyonaların Türkiye Şampiyonluğu olduğu bizzat TFF sitesinde de açıkça yer almaktadır.

Fenerbahçe’nin 1959 öncesi dönemde, bizzat ülke futbol federasyonu nezdinde kazandığı 9 ülke şampiyonluğunun kupaları müzede, hatıraları, o dönemki 'Türkiye Şampiyonu' manşetli gazete küpürleri ise arşivlerdedir.

Bahsedilen ulusal futbol organizasyonlarında şampiyonluğu olan sadece Fenerbahçe de değildir. Bu organizasyonları şampiyonluk hesaplarına dâhil etmemek sadece Türkiye Futbol Birinciliği ve Milli Küme’yi kazanmış takımlara değil, Türk futbolunun tarihine yapılmış büyük bir haksızlıktır.

Son olarak unutmayalım ki, Baba Hakkı'ları, Süleyman Seba'ları, Cihat Arman'ları, Fikret Kırcan'ları, Lefter Küçükandonyadis'leri, Gündüz Kılıç'ları hem takımlarımızın hem ülkemizin efsaneleri yapan, bu şampiyonluklarda attıkları goller, kazandıkları kupalardır.

Fenerbahçe'mizin marşında isimi geçen efsanelerimiz; Cihat'lar, Lefter'ler, Fikret'ler, bu şampiyonalarda attıkları goller, yaptıkları kurtarışlar, kazandıkları Türkiye Şampiyonlukları ile efsanelerimiz olmuş ve marşımızda yerlerini almışlardır.

1924’TEN BUGÜNE; FUTBOL FEDERASYONUNUN OYNATTIĞI ÜLKE ŞAMPİYONALARINDA TAKIMLARIN ŞAMPİYONLUK SAYILARI:

Fenerbahçe 28 (Türkiye Futbol Birinciliği - 1933, 1935, 1944), (Milli Küme - 1937, 1940, 1943, 1945, 1946, 1950), (Süper Lig - 1959, 1961, 1964, 1965, 1968, 1970, 1974, 1975, 1978, 1983, 1985, 1989, 1996, 2001, 2004, 2005, 2007, 2011, 2014)

Galatasaray 23 (Milli Küme - 1939), (Süper Lig - 1962, 1963, 1969, 1971, 1972, 1973, 1987, 1988, 1993, 1994, 1997, 1998, 1999, 2000, 2002, 2006, 2008, 2012, 2013, 2015, 2018, 2019)

Beşiktaş 20 (Türkiye Futbol Birinciliği - 1934, 1951), (Milli Küme - 1941, 1944, 1947), (Federasyon Kupası - 1957, 1958), (Süper Lig - 1960, 1966, 1967, 1982, 1986, 1990, 1991, 1992, 1995, 2003, 2009, 2016, 2017)

Trabzonspor 6 (Süper Lig - 1976, 1977, 1979, 1980, 1981, 1984)

Harbiye (Harb Okulu) 3 (Türkiye Futbol Birinciliği - 1924, 1942, 1945)

Gençlerbirliği 2 (Türkiye Futbol Birinciliği - 1941 ve 1946)

Başakşehir 1 (Süper Lig - 2020)

Bursaspor 1 (Süper Lig - 2010)

Göztepe 1 (Türkiye Futbol Birinciliği - 1950)

Ankaragücü 1 (Türkiye Futbol Birinciliği - 1949)

Ankara Demirspor 1 (Türkiye Futbol Birinciliği - 1947)

Eskişehir Demirspor 1 (Türkiye Futbol Birinciliği - 1940)

Güneş 1 (Milli Küme - 1938)

İstanbulspor 1 (Türkiye Futbol Birinciliği - 1932)

Muhafızgücü 1 (Türkiye Futbol Birinciliği - 1927)

* Veriler, FENERBAHÇE.org Kurumsal sayfasından alınmıştır.

 

F E N E R B A H Ç E

Harun GÜNGÖR & Gökhan GÜNGÖR    Katkılarıyla Fenerbahçe aşkına dahil olmanın keyfiyle...

Sadece zaferde değil, tüm kötü anlara tanıklık ederken TEK YÜREK olabilen yürekli insanlara saygılar...

 

PAYLAŞ : Email Facebook Google Twitter